Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
10 Temmuz 2020 Mimarlar, akademisyenler, gazeteciler Güvenpark’ın geleceğini masaya yatırdı Dolmuş ve taksi depolama alanları, dev saksılar, bankamatikler, reklam panoları, bankamatiklerle işgal altında olan, Başkent’in simge değeri birinci derece doğal SİT alanı Güvenpark, altına otopark yapılması tartışmalarıyla gündemden düşmüyor. Mimarlar, akademisyenler ve gazeteciler, yeni bir Koruma Amaçlı İmar Planı yapılması sürecinin başlamasıyla, Güven Park’ın ve Güven Anıtı’nın özgünlüğünün, kent hafızasındaki yerini koruması için ve yeniden kamusal kullanımının sağlanması için düğmeye bastı. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, bu kapsamda Güvenpark konulu online forum gerçekleştirdi. Foruma konuşmacı olarak Ömer Kıral, Funda Şenol Cantek, Güven Arif Sargın, Erhan Öncü, Akın Atauz, Neşe Gurallar, Bülent Batuman, Faruk Bildirici, Özlem Akarsu Çelik, Sedat Bozkurt, Cansen Kılıççöte katıldı. Forumun moderatörlüğünü Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen üstlendi. Güvenpark mücadelesi devam ediyor Forumun açılışını Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan yaptı. Candan, şunları söyledi: ‘’Güvenpark çok uzun zamandır gündemimizde.1980’li yıllarda altına otopark yapılmasıyla kamuoyunun çok yoğun tepki gösterdiği ve ‘Güvenpark otopark olmasın’ mücadelesi ile başlayan Güvenpark’ın korunması için mücadele devam ediyor. Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Koruma Amaçlı İmar Planları’na açtığı davalarda hukuksal olarak hep kazanımlar elde ettik. Gökçek döneminde defalarca kez altına otopark yapılması cami yapılması gündeme geldi, her defasında mücadele ile bu yaklaşımlar geriletildi. Güvenpark’ın son yapılan Koruma Amaçlı İmar Planı’na açtığımız davada da yargı Güvenpark’ın özgünlüğünü bozacağı ve parka zarar vereceği gerekçesi ile Güvenpark Koruma açmalı İmar planı iptal edildi. Altına otopark öngörülen ve Keçiören metro çıkışları veriliyor ve bütün bunlar bilirkişi raporları ile parka zarar verileceği ortaya koyuluyordu. Yargı bütün bunları ifade ederek planı iptal etti. Büyükşehir Belediyesine Ulaştırma Bakanlığı’na yargı kararlarını göndererek tüm inşai çalışmaların durdurulmasını istedik. Ancak durdurulmadı. Şimdi Büyükşehir Belediyesi’nin temmuz ayı meclisin 89 nolu gündeminde Güvenpark 1.Derece Doğal Sit Alanı 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar plan değişikliği var. Geçtiğimiz günlerde, bir taslak A3 formatındaki çalışma üzerinden hocalarımızla birlikte yapılan değerlendirmeden sonra hazırlanan görüşler rapor halinde Belediyeye bildirilmişti. Güvenpark Cumhuriyetin temsil aksı üzerinde Ankara için önemli bir kamusal alan bir buluşma ve simge alan. Güvenpark TBMM ile taçlanan hükümet kartiyesinin başlangıcıdır. Bakanlıklar, Saraçoğlu Mahallesi ile birlikte bir bütün olarak ele alınması gereken bir alandır. Her yerinden delik deşik edilecek, yarıklar açılacak, kısmi betonlaştırılacak, kamusallığı zedelenecek bir alan değildir. Güvenpark’ı anlamı Cumhuriyet’in ideolojisi ile anlamlıdır. Oraya açılacak her delik, bütünden kopartılarak uygulanacak her müdahale, özgünlüğünü bozacak her faaliyet, Cumhuriyete karşı işlenmiş bir suç olacaktır. Güvenpark politik simge olan başkentin gözbebeği ve Cumhuriyetin değeridir. Güvenpark’ın anlamını ve önemini hocalarımızla, gazetecilerle birlikte bir kez daha değerlendireceğiz.’’ Cumhuriyetin Ata mirası olan parkları ve anıtları büyük tahribatlar yaşadı Daha sonra katılımcılar görüşlerini paylaştı. Ömer Kıral: ‘’Güvenpark’ın yaklaşık 90 yıllık bir tarihi var. Cumhuriyetin kurulmasından 4 ay sonra bir yasa ile Osmanlı’dan kalan kültür mirası varlıklar millileştiriliyor. Daha sonra da bu meclis bünyesinde milli saraylar müdürlüğü kurularak bakımı ve korunması için özel bir yasa ve kurum oluşturuluyor. Ancak Cumhuriyetin kuruluş dönemi yeni Başkentin kültür varlıkları ve mimari mirası ile ilgili özel bir koruma yapılmıyor. Dolayısıyla Güvenpark kendisi ve anıt heykel, diğer bütün kültür varlıkları gibi kabul ediliyor. Tescilli 388 anıt var . Bu anıtlardan bir tanesi olarak kabul ediliyor. Ulusları koruma camiası bu tür parklara özel bir önem veriyor. O dönemin titizliği ve kent inşasını görüyoruz. Jansen ile Holzmeister’a kadar bir çok tasarımcı bu alanla ilgili tasarımlar yapıyor. Bu Türkiye’nin Başkentine verilen önemi gösteriyor’’ dedi. Kıral parkın 1937 yılındaki görüntüsü ile 1986 yılındaki fotolarını da karşılaştırarak, ‘’Atatürk Bulvarı genişletilmiş ve parkın kuzeydoğu’daki cephesi yok edilmiş 3 oturma grupları dörtlü hale getirilmiş. Bozulma 1980’lerde başlıyor. Bir yasal koruma çabası var ancak 1986’lara geldiğiniz zaman aslında Güvenpark’ın tarihi bilinci olmadan bir proje yaptırılıyor. Bu bir sivil direnişle önlenebildi. 1980’lerin ortalarından itibaren dolmuş ve otobüs durakları parkın batısını yok ediyor. 1939 ve 2020’yi karşılaştırma yaparsak alandaki büyük tahribatları görüyoruz. 3 bin metrekarelik alan otopark olarak kullanılıyor. Oradaki bütün ağaçlar kesilmiş durumda. Metronun ve dolmuş duraklarının tahribatını görüyoruz. Cumhuriyetin ata mirası olan parkları ve anıtları büyük tahribatlar yaşıyor. Koruma restorasyon bakım işletme ve sahiplilik projesine ihtiyaç var. Belediyenin bir A3 A4 ‘de çizdiği projelerle olamaz. Güvenpark koruma yönetimini oluşturması lazım belediyenin.Planlama ve projelendirme sürecinde katılımlı modele ihtiyaç var. Bu katılımda mutlaka Meslek odaları sivil toplum hem de üniversiteler olacak hem temsili hem de doğrudan katılım olacak bir yönetme ihtiyaç var ’’ diye konuştu. Postmodern yaklaşımın kısa erimli parçacıl durumu kentleri öldürüyor Akın Atauz ise, 1980 sonrasında parka neden sürekli müdahalelerde bulunulduğunu şöyle anlattı: ‘’Burası küçük bir alan ve giderek de küçültülmüş ve Ankara için değerli bir yer ve sürekli olarak saldırı altında. 1980’li yıllardan başlayan planlama alanındaki değişiklik artık kentlerdeki planlamayı kentin bütününü düşünerek değil bir noktanın biraz daha geniş bir parçacığını düşünerek sorunu çözmeye çalışılıyor.Bu postmodern yaklaşımın ürünüdür. Postmodern yaklaşımın kısa erimli parçacıl durumu kentleri öldürüyor. Paris, Berlin’de Newyork’taki parklarda post modernitenin 40 yıldır kazanmış olduğu güce rağmen kentlerin bazılarını kendilerini var edebiliyor. Güvenpark bu parçacıl çözümü elde etmek için sürekli tahribata uğruyor. İkincisi kamu yararları açısından bir sıralama yapılıyor. Bazı kamu yararları diğerlerinden daha öncelikli ve daha üstün diye bakılıyor. Bunun başında ulaşım geliyor. Kamu yararları açısından bir hiyerarşi kurmak ve sıralama yapmak doğru değildir. Bir kentin bütün kamu yararları kendi içinde beraberce uyumuyla ölçülebilir. Bir kent tek fonksiyon üzerine çalışmaz. Aksi halde kent yaşanabilir olmaktan çıkar. Üçüncü neden ise kamu yöneticileri kentin kamusunu son derece itaatkar ve ne isterlerse yapabilecekleri ve kimsenin direniş göstermeyeceği bir kent toplumu var sayıyorlar. Bu varsayımın yanlışlığı Güvenpark'ta gösterildi. Başka bir konjektör başka bir güçler dizilimi içinde ve biz yeniden kent toplumunu, herhangi bir direniş karşısında kentin sivillerini sivil örgütlerini ve örgütsüz toplumunu ezeriz ve istediğimizi yaparız diyorlar. Kent toplumu kolayca susturup oturtabileceklerini düşünmeleri, kamu yararları açısından bir hiyerarşi kurmaları ve post modern parçacıl kısa erimli çözümlerle kenti yaşanabilir hale getirebilecekleri düşüncesi Güvenpark’ı ve kentin bütününü yok ediyor. Kentlerde ve ülkede müthiş bir yarılma içindeyiz. Yarılma derinleşiyor.Hepimizin buna karşı direnmek gerekli.’’ Geçmişte olduğu gibi yine Güvenpark’a müdahale etmek isteyen belediyecilik anlayışı var Faruk Bildirici de, şunları söyledi: ‘’Güvenpark benim yaşamımda özel bir yer tutuyor. Ankara Cumhuriyetin Başkenti ve insan bu kentte yürürken kentin ruhunu ve kimliğini hissetmek istiyor. Ankara ve Türkiye’nin diğer kentleri ne yazık ki böyle değil. Hepsi bir şekilde yenileştiriliyor. Gökçek’in alt geçitlerde yaptığı fayanslar gibi gıcır gıcır ama tarihi silinmiş kentler haline geliyorlar. Güvenpark bizim için çok önemli. 1987 yılında onun öneminin farkına varmıştık. Akın Atauz, Aydan Erim ve Mehmet Adam ‘Güvenpark Otopark Olmasın’ hareketini başlatmışlardı. Çünkü ANAP döneminin Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy, Güvenpark’ın altına otopark yapmak istiyordu ve tamamen bozacaklardı. Hem dava açıldı hem de otopark değil Güvenpark başlığı adı altında eylemlere başlandı. O dönemin koşulları çok farklıydı. Türkiye demokratik koşulları tam olarak kavuşamamış 12 Eylül döneminde bütün partiler ve sivil toplum örgütleri kapatılmış ve bütün sol güçler sindirilmiş hala toplumsal muhalefetin yeşeremediği bir ortamdaydık. Ama dünyada da çevreci hareketler gelişiyor. 1987 ‘Otopark değil Güvenpark’ eylemi olduğunda ilk başta bir avuç insandık. Güvenpark'a biz imza masasını kurduğumuzda iki polisin bizde imza versek mi diyerek kendi aralarında tartıştığını hatırlıyorum. Çok şaşırmıştım. Çünkü biz sadece parka sahip çıkıyorduk. Biz 3 bin imza toplarız derken o günün koşullarında 65 bin imza topladık. ANAP’ın Sağlık Bakanı Halil Şıvgın bile imzalamıştı. Broşürler ve kartpostallar hazırlanmıştı ve her hafta sonu Güvenpark’ta şenlik vardı. Daha sonra dava kazanıldı. Mehmet Altınsoy otopark yapmaktan vazgeçmek zorunda kaldı. Bugün yine oraya müdahale etmek isteyen belediyecilik anlayışı var. Anlayış değişmiyor. Kentte sahip çıkmak gibi bir yaklaşım yok. Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak çok önemli. Güvenpark artık Ankara’nın kalbi olmaktan uzaklaştı, aks değişti. Başbakanlık kullanılmıyor, köşk kullanılmıyor. Şimdi merkezcikler var. Bilinçli bir şekilde yok edildi kurumlar. Gerçekten rövanşist yaklaşım cumhuriyet değerleri yok ediliyor. Güvenpark ta bunun bir parçası. Cumhuriyet İstanbul’a karşı Ankara’da ulus devletin mekansallığını yaratıyordu. Güvenpark bütün değerlerin ortasında yer alan bir değer. Güvenpark’a Cumhuriyet değerleri üzerinden sahip çıkmak gerek.’’ Mutlaka bütüncül bir Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanmalıdır. Bu alanın sınırları Devlet Mahallesi olmalıdır Cansen Kılıççöte, alanın bugünkü durumuna ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: ‘’Alanda sadece Kızılay durağı için 13 adet metro çıkışı var. Güvenparkta 14 ve 15. Metro çıkışları öneriliyor. Dünyanın en yoğun kullanılan Moskova metrosuna baktım. En kalabalık durağına baktım 5 adet çıkışı var. Anıtı bulmakta güçlük çekiyorum Kızılay Kan verme birimini ve ATM’leri çok net görebiliyorum. Çeşitli bilbordlar araç trafiği park içinde özgün oturma biçimleri varken zaman içinde geliştirilmiş banklar söz konusu. Belediyenin önerdiği planı parkın üstüne yerleştirdim parkın 241 ağacının nereye dikileceğini bilmiyoruz ama mevcuttan farklı bir şey görünmüyor. İki tane giriş ve minibüslerin durduğu yerin taş kaplaması şeklinde olacak ve Kumrular Sokak’ta devam ettiğimiz zaman bir cami ile de karşılaşmamız söz konusu olacak. Güvenparkla birlikte camiyi de düşünmemiz gerekecek. Güvenpark Devlet Mahallesi ile düşünülmesi gereken bir yer. Olaya korumacı gözüyle bakıyorum. Devlet Mahallesi bir bütün olarak düşünülmeli. Mutlaka bütüncül bir Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanmalıdır. Bu alanın sınırları Devlet Mahallesi olmalıdır. Ulus heykelden başlayıp Çankaya’ya giden aks üzerinde yeni bağlantılarda düşünülmelidir. Malzeme bozulmaları anıtta çok fazla, belediyenin elinde bu işin uzmanları tarafından yapılmış raporlar var. Anıtın korunması için o raporların önerdiği müdahaleler gerçekleştirilmeli. Güvenpark’ın içindeki temizlik çalışmaları yapılmalı, envai çeşit reklam panoları bayrak direkleri, acayip dev boyutlardaki çiçek saksılarının ortadan kaldırılarak hiç olmazsa özgününden günümüze gelebildiği kadarıyla ilk etapta onun bakımının yapılması çok önemli. Ama en önemlisi Koruma Amaçlı İmar Planı yapılmasıdır. Mimarlar Odası yaptıklarını yapmaya devam edecek. Caminin altını minibüs deposu olarak kullanmak, son derece gerçek dışı bir öneri hocalarımızın söylediği gibi. Bunun yapılmasını engellemek için her şey yapılamalı trafik sorunu böyle çözülmez.Güvenpark’ta bu kadar yakın yer altı çıkışlarına gerek yok.” Kentsel açık alanları iyi kullanamama sorunu var Neşe Gürallar ise, ‘’Devlet Mahallesi dediğimiz Kızılay’dan başlayıp parlamento binasında biten büyük bir üçgenden söz ediyoruz. Bu üçgenin içindeki kentsel mekanının bütünlüğü çok kıymetli. Devlet yapılarını bir arada tutuyorsunuz. TBMM’yi de bu üçgenin en geniş kenarına koyarak ta taçlandırıyorsunuz. Bu üçgen tam tasarlandığı gibi inşa edildi mi Jansen Holzmeister'i çizimlerinde bu üçgene uyması için uyarıyor. Bu kıymetli üçgen kentte törensel bir mekan olarak tasarlandı. Bizde kentsel açık alanları iyi kullanamama sorunu var. Bu bakanlıklar üçgeninin Güvenpark ile TBMM arasında kalan devlet kurumları kendi bahçesini çeviren konut alanı gibi davranıyor. Bu üçgenin kentsel açık alanı her bir bakanlık tarafından kapatılarak, üçgeni yaşayabileceğimiz şekilde kullanmamıza engel oluyorlar. Zafer Yolu’nun üçgen içinde devam etmesine engel oluyorlar. Güvenlik nedeniyle halkın erişiminin kısıtlanmış olması çok büyük bir müdahale. Geleceğe dönük perspektif çizeceksek eğer bu üçgeni, parçası olduğu büyük üçgenin içinde Güvenpark’ı tasarlamalıyız. Yayanın bu üçgen içinde yoğunlaşmasını geliştirecek şekilde öneriler getirmeliyiz. Mimarlar Odası kenti korumak için Güvenpark’ı korumak için yaptıklarını yapmaya devam edecek. Caminin altını minibüs deposu olarak kullanmak, son derece gerçek dışı bir öneri hocalarımızın söylediği gibi. Bunun yapılmasını engellemek için her şey yapılmalı trafik sorunu böyle çözülmez. Güvenpark’ta bu kadar yakın yer altı çıkışlarına gerek yok.” Ankara’nın yayalaştırmaya aday koridoru, minibüsleştirmeye aday olarak kalacak
Erhan Öncü de, Güvenpark parçacıl bir müdahalenin kentte nasıl zarar vereceğini şöyle aktardı: ‘’Güvenpark kentin merkezinde bir alan ve herkesin hayalleri var. Bu hayal yer altı otoparkı ile başladı. Buna yer üstü ekleyelim iki kat yapalım dediler. Gökçek’in Güvenpark üzerindeki hayalleri böyle başladı. Ardından burası teleferik terminali olacaktı ucunda bir bina yapması gerekiyordu. Bunu göze alamadığı için vazgeçti daha sonra minibüs terminaline çevireceğim dedi. 2014 yılında buradan belediye otobüsleri çıkartıldı. Bugüne de minibüsler olarak geldi. Merkezde neden minibüs depolaması yapılıyor. Minibüsler sonuçta küçük araçlar, ara toplu taşıma araçları ve verimli değil. Yüksek kapasiteli EGO araçları neden dışarı atılıyor da buraya küçük araçlar depolanıyor? Niye kamusal alan belediye hizmetine değil de özel işletmecilere ayrılıyor ? Neden trafik mühendisliği kurallarına aykırı düzenleme yapılıyor. Bir şeride 23 sıra araç huni gibi girmek zorunda. Dolayısıyla şu anda yaşanan en büyük sorun bu. Soruna daha büyük açıdan bakarsak şu an da geçerli olan 2015 Ulaşım Ana Planı Dikmen’e bir metro hattı öneriyor. Bu çok doğru bir karar. Çünkü nüfusu 500 binleri bulan bu koridoru başka türlü çözemezsiniz. Keçiören metrosu Tandoğan’da başladı. Ardından Kızılay’a kadar geliyor ama hiç kimse bu Keçiören metrosunun nasıl devam edeceğini bilmiyor. Bunun bilinmesi lazım ki ona göre istasyon yeri çıkış ve biniş hesapları, aktarma süreleri ve mesafelerinin hesaplanması lazım. Gökçek’in Gazi Üniversitesi’ne hazırlattığı taslak halinde kalan ana ulaşım planında Dikmen hattı yok. Özhaseki’nin seçim öncesi hazırladığı planda da yok. Yavaş’ın hazırladığı planda Dikmen metro hattı var. Şu anda sorun belli değil, burada başlayan metro hattını nereye gideceği bilinmiyor. İnşa edenler de bakanlık ta bilmiyor. Bütün çıkışlarının yerlerinin aktarmalarının kapasitesinin bilgisayar talep tahmin modellerine göre bilinmesi lazım, oysaki biz bilmiyoruz. Şu anda iptal edilen planda inşaatçılara açık bir çek veriliyor. Büyük bir başarıymış gibi sunulan ve eski imar iskan bakanlığının yerine yapılacak olan eskiden otopark olarak düşünülüyordu cami yapılıyor. Altına minibüsleri sokacaklar ama buradan minibüsler girecekler ve çıkacaklar. İnsanlar Kızılay’da ineceğim deyip buralarda inecekler her köşe başında minibüs durup yolcu alıp indirecekler. Yayalaştırma için çok uygun dediğimiz Kumrular Sokak, tamamen minibüs terminaline dönüşecek Ankara’nın en güzel sokağı en güzel yeşil alanı dediğimiz yer minibüs terminaline dönüşecek. Her giriş ve çıkış sadece saatte 400 araca hizmet edebilir. Burada 23 tane şerit vardı buraya gelen, caminin altında olan bir minibüs terminalinde minibüsler 15,20 dakikada yeryüzüne çıkamayacaklar. O kadar sıkışık olacak. Hiç teknik tarafı olmayan koyun pazarlığı projesi olmuş, Ankara’nın yayalaştırmaya aday koridoru, minibüsleştirmeye aday olarak kalacak.Kumrular sokak yayalaştırılmalı, Milli Müdafaa Caddesi sadece otobüslere açılabilir.’’ Kamusal geçirgenlik daha parçacıl hale geldi ve kamusal alanlar daraldı Güven Arif Sargın: Güvenpark’ın içinde olduğu kentsel alana dair değerlendirme yaptı. Sargın şunları söyledi: ‘’Mimarlar Odası Ankara Şubesi 2012 yılında analitik bir çalışma yapalım demişti ben de Ankara Kent Atlası adlı bir kitap önerisini sundum bir yıllık bir emekle basıldı. Kent atlası kente ilişkin verinin sistematik ve kategorik bir biçimde dizini olarak ta tariflenir. Atlaslar tarihsel olarak bir hakikat algısı inşa eder ve nesnel olarak karşımızda durur. Toplumsal algımızı da inşa eder. Buradaki hakikat algısına karşı hakikatların inşa edilebilmesi mümkün diye baktığımızda çalışırken, keşfedilmemiş kabahatlerin saklandığı veriler üzerinden bir karşı hakikatler öyküleri yazmaya başlamıştık. Enformasyon üzerinden farklı sorular sorarak bilgi üretmesi önemliydi. Anlatılan değil de anlatılmayan Ankara’nın öykülerin bilgi dağarcığı oluşturup oluşturmadığına baktık. Kitabın bir bölümünde bir grup arkadaş kentin bu bölgesinde kamusal geçirgenlik analizi yapsak bize bir şey söyler mi diyerek kamu nedir kamusallık tartışmalarını gündeme getirdik. Ulus’tan başlayıp Kavaklıdere’ye giden bu hat üzerindeki bütün haritalamalar ve lekelemeler söz konusu oldu. Geçirgenlik ve kamusal geçirgenlik üzerinden bu tartışmaya müdahil olduğunuz zaman bu üçgen alana giremiyorsunuz? Hemşerim niye geldin diye soruyorlar. Kentin makro formu ve mülkiyet ilişkileri üzerinden bir renk veriyor. Öte yandan Ulustan başlayıp ta Kavaklıdere’ye gitmek isteyen bir insan kamusal alanlardan geçemiyor. O kadar bütünsellikten uzak kamusal parçalardan söz ediyoruz ki, kamusallık tartışmalarının yeri geldiğinde siyasi irade yeri geldiğinde devlet erki ve yeri geldiğinde sermayenin tanımladığı kamusallık çerçevesinde nasıl yerle yeksan edildiğini çok net bir şekilde görüyoruz. Kamusal geçirgenlik daha parçacıl hale geldi kamusal alanların da daraldığının farkındayız. Örneğin 2013 yılındaki Gezi olayları sonrasındaki Güvenpark ile ilgili hafızamızı canlandıralım. Güvenpark’tan akşam ya da gece geç saatlerden geçerken güvenlik soruşturmasına uğramayan yoktur. Hepimiz bir şekilde iktidarın erki tarafından durdurulmuş ve güvenlik soruşturmasına tutulmuşuzdur. Bunun sıklığının da artacağını biliyoruz. Ethem Sarısülük’ün düştüğü yer büfelerle işgal edilmiştir. Güvenpark'ta Ethem Sarısülük’ün ve 37 canın anma törenine katılmak istiyorum. Güvenpark ile Kuğulupark arasındaki nasıl bir ilişki sağlanacak bununda düşünülmesi gerekiyor, hemen aşağıda Zafer Park var bununda sürecin bütünü içerisinde ele alınması gerekiyor. Biraz aşağıda Abdi İpekçi Parkı var. Güvenpark ile bu ilişkinin kurulamayacağı bir kentsel süreci yaşıyoruz. Bunların nasıl örülebileceğine dair, bir fikir üretmek gerekli. Bütün bu kamusal alanlardaki Fiziksel geçirgenliği sağlayacak ve toplumsal alanda da geçirgenliğini sağlayacak üst ölçekten bir fikir üretmeye ihtiyacımız var. Demokratik sivil inşasında bu alanlar bir yüzleşme alanına dönüşürse geçirgenliği sağlayabiliriz. Bir mekanın sadece fiziksel anlamda değil, toplumsal alanda da aslına nasıl rücu edileceği konusunda fikir üretmek lazım. Öz nedir, öze nasıl döneriz. Bunu tartışmak gerekli. ” Cumhuriyetin değerlerinin taşa yazılı olarak izleyebileceğimiz bir mekan Funda Şenol Cantek de, Güvenpark hegemonya mücadelesi için ideal bir sahne olarak mekan argümanı üzerinden konuştu. Cantek, sözlerine şöyle devam etti. ‘’Güvenpark aslında temsili bir mekan, nasıl Başkent Ankara, Kemalist paradigmanın temsili mekanı ise Güvenpark'ta Başkent’in temsili mekanlarından birisi. Cumhuriyetin değerlerinin taşa yazılı olarak izleyebileceğimiz bir mekan. Cumhuriyetin altı okuna dair mesajlar veren bir takım çevre düzenlemelerinden peyzaj vesaire, onlara haiz bir mekan Oradaki Güven Anıtı’nın da bu amaçla yapıldığını biliyoruz. İlk adıyla Zabıta Anıtı’nı onu gözünüze getirdiğiniz zaman ulus coğrafyasının dokunulmazlığına, ulusu oluşturan erkek nüfusun adanmışlığına ve caydırıcılığa gönderme yapan bir anıttan bahsediyoruz. Adaleli erkek figürleri, ellerinde silah tutan bakışları düşmana korku salan dosta güven veren figürlerden oluşuyor. Kemalist paradigmanın değerleriyle mücadele etmek için AKP’nin rövanşist kentsel politikalarla bir takım girişimlerde bulundu. Bunu sadece Güvenpark üzerinden değil, İller Bankası üzerinden de yaptı. Bu yeni bir şey değil. Menderes döneminin İstanbul’u ikinci fethi idealini ve şehri nasıl perişan ettiğini düşünün AKP’nin kentsel politikaları da Güvenpark’a çok gaddarca girdi. Ranta dayalı politikaların kentsel dönüşümle gelmesiyle kenar mahallerdeki nüfusu özgüvenle biraz saldırganca yerleştirdi. Güven Anıtı benim çocukluğumda o kadar saygı değer bir yerdi ki biz ancak etrafında dolanır ve ona hayranlıkla bakardık. Kenar mahallerden gelen gençlerin işgaline uğramış bir Güven Anıtından bahsediyoruz. Belli bir tarihten sonra o anıtın üzerine çıkıp içki, içebilecekleri dans edebilecekleri ve flörtleşebilecekleri bir şeye dönüştürdüler. Kadın erkek eşitliğinin empoze edildiği bir mekanken özellikle AKP iktidarıyla birlikte sembolik düzenlemeler değişti. İftar çadırı kurulmaya başladı. Yakın zamanda Osmanlı sporun otobüsüne denk geliyordum. Yeni bir paradigmanın mekanı dönüştürmeye çalıştığı ve sahiplendiği ve ne pahasına olursa olsun çok tepeden inme kararlarla şehrin hemşerilerine danışmadan yaptığı bir müdahale olarak görüyorum. Şehrin hafızasına ve o mekanın geçmişine yönelik bir saldırı. Çok katmanlı kent anlayışına bir saldırı. Güvenpark’ın çok işlevli yapısı vardı. Karşılaşmaların, çatışmaların da mekanıydı. Bir çok kesimden insanın buluşma mekanıydı. Siz gaddarca yok etmeye başladığınız da aslında bir şehrin hikayesini yok ediyorsunuz. Bir anıtı ve bir binayı yıkmaktan çok daha tehlikeli bir şey bu.’’ Parkın orijinal hale dönmesi gerekliğinde ısrar edilmeli Bülent Batuman ise şunları söyledi: ‘’ Güvenparkla tanışması en geç olanlardan biriyim Ankara’ya 1993 sonbaharında geldim. En merak ettiğim şey Güven Anıtı’ydı. Kamusal mekanla ilişkimizin bir takım anlamlar bir takım mesajlar vermeye çalıştığını, mekanın düzenlemesinin ve anıt benzeri barındırdığı sembolik unsurların bu mesajları taşıdığını biliyoruz. Bunun karşısında bir de gündelik hayat var. Gündelik hayat geliyor. Onu aşındırıyor dönüştürüyor umursamıyor. Kamusal mekanın toplumun tamamıyla soyut düzeyde gibi görülen ama aslında somut olan, Ankara’da yaşamayan bir bireyin de tahayyülüne değen bir kısmı var. Bu çok istisna değil. Kızılay kent merkezine dair nasıl tutumumuz olmalı. Bazı şeylerin sabit kalması bazılarının dönüşüyor olması gerekir. Batılı kent merkezlerinde gördüğümüz gibi fiziksel formun korunması gerekiyor. Benim düşünceme göre Güvenpark’ın fiziksel haline dönebilmesi için bir argümanımız olmalı. Bunun etki alanı olarak dönüşebileceğimiz kent merkezine dair daha geniş bakılmalı. Bu parkın kentin meydanıyla, diğer yapı adaları ve hükümet kartiyesi ile, Saraçoğlu Mahallesi ile hatta alışveriş merkeziyle nasıl ilişkilenebileceğini düşünmemiz lazım Burada 2020 ve 2050 yılının gereklerini düşünmeliyiz. Ama parkın fizikselliği ile ilgili olarak orijinal hale dönmesi gerekliğinde ısrar etmeliyiz. Bunun için yeni bir yöntem gerekli çünkü şu anki yerel yönetimle muğlak bir ilişkimiz var. İktidarın uyguladığı pratikleri uygulamamaya çalışan en azından bunu niyetlediğini beyan eden bir yapı var ama bir taraftan belli alışkanlıklarla devam ediliyor. Yeni etkileşme biçimleri kurmalıyız. İçinde bulunduğumuz koşul özgü bir koşul. Belediye Meclislerini siyasal müzakerelerinin kamusal alanı görmemiz gerekiyor. ’’ Bir kent mücadelesi verilecekse bugünün politik ikliminden ve mücadelesinden bağımsız olamaz Özlem Akarsu Çelik de, şu konuşmayı yaptı: ‘’ AKP’nin 18 yıllık iktidarı döneminde kentleri hayatın kendisini nasıl dönüştürdüğünü kendi ideolojik yaklaşımıyla tanık olduk. Rövanşist yaklaşım kent merkezlerinde dinsel semboller bu parti için önem arz etti. Bunun üzerinden de kendi kitlesini konsolide etmenin peşine düştü ve başarılı oldu. Taksim merkezinin talan edilmesi, Ulus’ta İller Bankası’nın yıkılarak yerine cami inşa edilmesi. Bir yüzleşememe hali var. Güvenpark Anıtı gibi tüm kentlerde bir kentin tarihini aktardığı için çok önemli. Bir yandan da kötü aktarımları da var bunlarla yüzleşemediğimiz için bugün olan biteni de doğru yorumlayamıyoruz. Bugün Çukurambar diye bir yer türedi. Ramazan aylarında gidin iftardan sahura kadar Bağdat Caddesi gibi. Farklı mekanlarda başka hayatlar sürüyorlar. Ankara’da Başkent olmaktan ve güvenlik kaygısı nedeniyle sınıfların çatışmama hali şimdi ideolojik olarak mekanların paylaşılmasını daha belirgin hale getirdi. Seküler kesiminin de rahatsız olduğu ‘kendi mekanlarının’ da gasp ediliyor oluşuna tanık olmak. Burada neden bir öç alma isteği var onu görmek gerekiyor. Her yılbaşı gecesi canlı yayın yapardık. En son 2002-2003’tü. AKP iktidarının ilk yıllarıydı. Yoksul kesimlerin Kızılay’ı sahiplendiği dönemdi. Maytap attılar ve yayın sırasında atkım tutuştu. Ondan sonra televizyonlar korktu ve canlı yayınlar Kuğulu Park’a taşındı. Bir yüzleşmenin gerekliliği şart. Sadece siyasi iktidarla değil, muhalefetle de mücadele etmek zorundayız. Muhalefet öyle enteresan argumanlarla karşı karşıya çıkıyor ki insanlar kendini çaresiz hissediyor? Bırakın dezavantajlı grupları ülkenin baro başkanları meclise sokulmadı. Zafer yolundan parlamentoya çıkan yürüyüşü hatırlayamıyorum. Kent meydanları meydanlıktan çıktı meydanlar da sadece işçiye sendikalara ve sivil toplum örgütlerine değil herkese kapatıldı. Baro başkanları kente giremedi. Bir kent mücadelesi verilecekse bugünün politik ikliminden ve mücadelesinden bağımsız olamayacağını görmek gerekiyor. Öncelikle yüzleşmeliyiz ve güçleri birleştirerek bu mekanlara sahip çıkmalıyız. Bizim bir yandan da görevimiz, muhazafakarlaşan muhalefetle de mücadele etmek, ne yazık ki 18 yıllık tek parti iktidarı siyaset yapma biçimini köklü biçimde değiştirdi. Öyle ki muhalefette iktidar partisi de iktidar partisini jargonuyla konuşur hale geldi. Ne yazık ki Cumhuriyet halk partili belediyelerin ve diğer muhalefet partililerin uygulamalarında da görüyoruz. Seçmen otoritelerden daha önde. Büyükşehir belediyesinin de bir katılımcılık problemi var. Kabullenmemiz lazım. Rant ya da herhangi bir faaliyet ortaya çıktığı zaman kutuplaşma politik kimlikleri aşıyor Sedat Bozkurt ise, görüşlerini şöyle paylaştı: ‘’ Kabullenmemiz lazım. Rant ya da herhangi bir faaliyet ortaya çıktığı zaman kutuplaşma politik kimlikleri aşıyor. Güvenpark bu kadar taarruz var iken tekrar tekrar anlatmak zorunda kalıyorsak burada bir sıkıntı var. Keçiören metrosu Kızılay’a gelmek zorunda mı? Hayır uygun bir yerde başka bir metroyla buluşur. 13 tane çıkış var Dünyanın en baba metrolarında 5 tanedir. Çünkü 3 dükkan daha ekleyelim mi diyerek, AVM’leri ve dükkanları uzatabildiğimiz kadar uzatıyoruz. Dolmuşların nereye park edeceğini tartışıyoruz. Dolmuş toplu ulaşım aracı mı? Ankara’nın trafik sorunu yok. Toplu ulaşım sorunu var. Bundan önceki yönetim parayı fantezilere harcadı. Ankapark yerine iki metro hattı yapılabilirdi. Şehir yanlış kurgulandı nasıl düzeltileceğine bakmak lazım. Eskişehir Yolunun bittiği yer Akay Caddesi. Samsun Yolu Ankara’nın ortasından geçiyor. 16-18 şerit yolun hepsi Kızılay’dan geçiyor ve hepsi Kızılay’dan geçiyor. Kumrular Sokak’ın köşesine cami inşa edilmesi. Cami ideolojik bir aygıt haline geldi. Karşınıza bir anda linç kültürü çıkıyor. Bunları Gökçek’ten sonra Mansur Yavaş’ın kadrosuna anlatacaksak bunca emek boşa gitti demektir. Buradan Ankara 25 yıldır talan edilen bir kent. Artık bir şey yapmayın. Kızılay’daki ve Ulus’taki trafiği kapatıyordu vazgeçti. Bir şey yapacaksak Ankara’daki kesimleri meslek örgütlerini toplayıp karar versinler.’’ TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi
Tweetle
Okunma Sayisi : 2569
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 05.12.2024 - 09:09:18 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |